Sizin için de öyle mi yoksa bana mı özgü bilmiyorum ama neredeyse bütün seyahatlerimin ilk restoran deneyimi hep hayal kırıklığı ile sonlanmıştır. Uçaktan inip, güvenlik kontrollerinden geçip, otele varana kadar genelde aşağı yukarı iki saat geçer. Bunun anlamı şudur, odanıza girdiğinizde en son yemek yiyeli en azından dört saat gibi bir süre geçmiştir. Üstelik bu son yemek uçakta verilen mini tepsinin daha da mini kaplarına sığdırılmış tavuk veya makarnadan ibarettir.
Malum, seyahatin ilk günü, otel odasında yayılıp, vakit geçirecek halimiz yok elbette. Yavaştan şehri keşfetmeye başlamak lazım. Zaten başıma ne geldiyse hep bu keşfetmek sevdasından geliyor. Klasik cümle de şudur: “Sokaklarda yürümeye başlayalım, mutlaka karşımıza hoşumuza gidecek bir yer çıkar”. Ama işte pek de öyle olmaz. Daha doğrusu şartları zorlayınca zurnanın zırt dediği yere gelmiş bulursunuz kendinizi. Ne yani, hiç mi güzel yemek yiyecek yer görmezsiniz diyenleri duyuyorum. Merak etmeyin, bunun da bir açıklaması var. Çıkar tabi, çıkmaz olur mu. Ama ya köşeyi dönünce daha güzelini, daha şekerini daha dahasını görürsek dürtüsüyle o köşeleri dönmekten kendimi alamam. Köşeler köşeleri kovaladıkça, açlık seviyesi de hız kazanarak yükselmeye başlar.
Dürüst olayım, ben açlığa pek dayanamam. Önce başım ağrımaya, sonra da dönmeye başlar. Baş dönmesi ile beraber yoksa bayılacak mıyım korkusu da geldi mi, beynim de “çok açım, çok açım” diye yanıp sönen uyarıdan başka bir şeye düşünmeye pek yer kalmaz. İşte tam da o anda, o son köşeyi dönmeyecektim derim. Kötü yemeğe doğru hızlıca ve geri dönüş olmaksızın sürükleniş artık başlamıştır. Birazdan kendimi, çok değil yarım saat önce önünden geçip “yani, çok da bayılmadım” tepkimi almış restoranın tırnağı olamayacak mekanların önündeki menülere bakıp “yani çok da kötü değil sanki” derken bulmama çok az kalmıştır.
Yazının sonu başlığından belli olur derler, doğru da derler. Büyük umutlar ve hayallerle başlayan restoran arayışı, bir daha adını duymak istemeyeceğim bir turist tuzağında hayal kırıklığı ile son bulur. Neyse ki, bu talihsizlik seyahatin devamında sürmez ama keşke hiç olmasa diye de düşündürür. Peki bu yazının ana fikri nedir? Malum, ilkokulda Türkçe dersinin en önemli olayı metinlere gizlenmiş ana fikirleri bulmaktı. Ben sizi yormadan, armut piş, ağzıma düş misali açık açık söyleyeceğim. Açken sokak sokak restoran arama, aç telefonundaki uygulamayı, sana en yakın yüksek puanlı restoranı bul ve hedefe kilitlen. Hadi afiyet olsun.