Slovenya Rehberi: Ljubljana’da Gezilecek Yerler

31 Ocak 2020

Geçtiğimiz cuma günü Slovenya’nın başkenti Ljubljana’ya gittik. Cuma sabah sekiz buçuk uçağına binince saat dokuz gibi Ljubljana’ya indik. Uçak alçalmaya başlarken anons yapan pilot hava sıcaklığının -7 derece olduğunu söyleyince biraz korktum doğrusu. Biz havaalanından çıkana kadar -4 derece olmuştu. Rüzgar olmadığı için dayanılmayacak gibi değildi ama en çok cuma günü üşüdüm. Diğer günler en azından derece eksilere düşmedi. Ocak ayı gibi kış aylarında giderseniz soğuk havaya hazırlıklı olun yani.

Ljubljana hem küçük hem de gezmesi çok kolay bir şehir. Şehir merkezinin büyük kısmında araç trafiği yok. Ocak ayında gittiğimiz için çok fazla turist olmadığından şehir yaşasa da sessiz ve huzurlu bir ortam vardı. Genç nüfusun çok fazla olması da dikkatimizi çekti. Üniversite olmasının herhalde etkisi vardır. Restoran ve kafeler hep üniversite çağında gençlerle doluydu. 

Havaalanı’ndan Ulaşım

Havaalanı ve şehir merkezinin arası arabayla yaklaşık yarım saat sürüyor. Taksiye (30-40 euro arası) veya özel shuttle araçlarına (9 euro) binebilirsiniz. Biz gidişte taksiye bindik, dönüşte de shuttle servisine bindik. Kaldığınız otelden rica ederseniz shuttle için rezervasyon yapılması konusunda yardımcı olurlar diye tahmin ediyorum.

İlginç bilgi

Ljubljana’daki Rusya Federasyonu Büyükelçilik binası ve ABD Büyükelçilk binası yan yana hatta aynı duvarı paylaşıyorlar. Rusya ve ABD’nin bu kadar yakın olduğu dünyada başka bir yer var mıdır bilmiyorum. Bu bilgiyi de kiralama şirketinde çalışan beyefendi büyükelçilik binalarının önünden geçerken söyledi. 

Şehir içi ulaşım

Bu yazıda bahsettiğim gezilecek yerlerin hepsine yürüyerek gittik. Bir noktadan bir noktaya da en fazla 20-25 dakika yürümüşüzdür. Dolayısıyla şehri yaya gezebilirsiniz. Bu arada küçük olmasıyla beraber gezilecek, görülecek de epey yer var. Hemen biter diye düşünmeyin.

Sadece göllere gitmek için günü birlik araba kiraladık. Onun detaylarını da göllerle ilgili ayrı bir yazıda anlatırım.

Gezilecek Yerler

Presernov Meydanı

Presernov Meydanı eski şehrin göbeği desem herhalde yanlış olmaz. Turuncu ve pembe arası rengiyle dikkat çeken 17. yüzyıldan kalma Fransciscan Manastırı ve Annunciation Kilisesi’ni gördüğünüzde Presernov Meydanı’nda olduğunuzu anlayabilirsiniz.

Kilisenin bir yanında lüks bir alışveriş merkezi olan Galerija Emporium var. Bir tüccar olan Feliks Urbanc tarafından 1900’lerin başlarında yaptırılan Art Nouveau bir binada bulunan alışveriş merkezinin içine girmedik ama kapısından gördüğümüz kadarıyla bile çok şık ve ışıl ışıl gözüküyordu.

Meydanda ayrıca şair France Preseren’in de heykeli bulunuyor. Preserven Meydanı’nın hemen karşısında meşhur Triple Bridge veya yerel ismiyle Tromostovje’yi göreceksiniz.

Triple Bridge veya Tromostovje

Triple Bridge yani Üçlü Köprü Ljubljana’ya biraz Venedik havası vermiş. Daha önceleri aynı yerde orta çağdan kalma ahşap bir köprü varmış. 1842 yılında bu köprü yerine üçlü köprünün ortasındaki köprü yapılmış. Bölgenin trafiğe kapalı olmadığı zamanlarda tek köprü hem araç hem yaya trafiğini kaldırmaya yetmiyormuş. Bu sebeple 1929 ve 1932 yıllarında yanlardaki diğer iki köprü eklenmiş. Triple Birdge tasarımı da Ljubljana’da bir çok yerde imzası bulunan mimar Jože Plečnik’e ait. Dipdibe üç köprüden oluşan ve kısa bir köprü olan Triple Bridge özellikle gece kanal aydınlatmaları ile daha da güzel gözüküyor.

Butcher’s Köprüsü ve Dragon Köprüsü

Butchers Köprüsü büyük pazarın (Central Market) önünden karşı yakaya geçen 2010 yılında açılmış bir köprü. Bir diğer adıyla aşk köprüsü çünkü başka şehirlerde de gördüğümüz gibi burada da sevgililer aşklarını asma kilitlerle kilitleyip anahtarları nehre atmışlar. Benim çok hoşuma giden bir şey değil ama meraklısı olduğu da bir gerçek.

Butchers’s Köprüsünden nehrin diğer tarafına geçince yan yana bir sürü restoran ve kafe göreceksiniz. İlk gün biraz olsun ısınmak için biz de buradaki kafelerden birinde mola vermiştik.

Town Hall

Ljubljana’nın bir diğer meydanı da Mestni Meydanı. Trafiğe kapalı geniş bir caddede bulunan meydanda dikkat çeken yapı belediye binası. 15. yüzyıldan kalma belediye binasının hemen önünde de Francesco Robba’nın çeşmesi var.

Metelkova Mosta

Metelkova Mosta’yı size nasıl anlatabilirim diye düşündüm. Sanırım Ljubljana’nın küçük şirin bir Avrupa şehri görünümüne kontrast yaratan bir alternatif kültür ve sosyal alanı desem olur.

Metelkova Mosta’ya 1911 yılında Avusturya-Macaristan ordusu tarafından kurulan eski askeri kışlalar ev sahipliği yapıyor. Slovenya 1991’de Yugoslavya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan edince eski Yugoslavya ordusu kışlaları boşaltıyor. 1993 yılında Ljubljana şehri buradaki terk edilmiş yapıları yıkma kararı alıyor. Fakat yaklaşık iki yüz kişiden oluşan bir topluluk burayı işgal ediyor ve yıkımı engelliyor. Seneler içinde zaman zaman yıkım tehlikesiyle karşı karşıya gelse de bugüne kadar ayakta kalmış. Bazı web sitelerinde 2005 yılında Metelkova Mosta’nın kısmen ulusal kültürel miras olarak tescillendiğini okudum ama kesin bilgi mi emin değilim.

Toplamda yedi bina var ve neredeyse tamamı grafiti, sokak sanatları ve değişik heykelciklerle kaplı. Yıl boyunca sürekli etkinlikler  ve festivaller düzenleniyor. Ayrıca gece gidebileceğiniz klüpler de var. Eski kışlanın içindeki hapishane de Celica adında bir hostele dönüştürülmüş. 

Metelkova Mosta’ya Ljubljana şehir merkezinden yürüyerek on dakikada varılıyor. Biz öğleden sonra gittiğimiz için oldukça sakindi. Fotoğraf çekmek için ideal bir zamandı ama gecesini görmek de isterdim. 

Tivoli Parkı

Tivoli Parkı Ljubljana’nın en büyük parkı. Park da diğer yerler gibi yürüme mesafesinde. Tivoli Parkı 1813 yılında Fransız mühendis Jean Blanchard tarafından tasarlanmış. Tivoli Parkı gerçekten keyifli bir park. Tahminimce şehrin daha dışında oturan kişiler bile hafta sonları arabaları ile gelip burada yürüyüş yapıp, vakit geçiriyorlardır. Köpeğini gezdiren, koşan bir sürü insan vardı. Ocak ayından bahsettiğimi de tekrar hatırlatmak isterim. Kim bilir baharda nasıl oluyordur.

Biz parka mimar Jože Plečnik tarafından tasarlanan Jakopič Promenade kısmından girdik. Tivoli Mansion’a kadar giden bu uzun yol çoğunlukla açık hava fotoğraf sergilerine de ev sahibi oluyormuş. Biz ordayken de mimari yapılarla ilgili bir sergi vardı.

Tivoli Mansion 1865 yılında Ljubljana Belediyesi tarafından satın alınmış. Çeşmeli havuz ve köpek heykelleriyle süslü merdivenler sonradan eklenmiş. Köpek heykelleri Anton D. Fernkorn’un eserleri. Tivoli Mansion 1967’ye kadar rezidans olarak kullanılmış. Artık Uluslararası Grafik Sanatları Merkezi (The International Centre of Graphic Arts) olarak yirminci yüzyıldan günümüze geniş bir baskı sanatı koleksiyonunun sergilendiği bir müze.

Otel Önerisi

Biz Hotel Cubo‘da kaldık ve çok memnun kaldık. Otel seçerken benim için en önemli kriterlerden biri konumudur. Hotel Cubo’nun konumu da çok iyiydi. Onun dışında kahvaltı salonu bile çok zarif ve hoş bir şekilde dekore edilmişti. Kahvaltıyı o kadar beğendik ki dışarıda kahvaltı yapmayı düşünmedik bile. Uzun lafı kısası Hotel Cubo tavsiye edilir.

Restoran Önerisi

Ljubljana’da konumu dolayısıyla çok fazla İtalyan restoranı var ama İtalya’daki kadar etkileyici değil tabi. Genel izlenim olarak genelde güzel (mükemmel değil) yemekler yediğimizi ve fiyatların makul olduğunu söyleyebilirim. Hep yerel şarap içtik ve şaraplarını çok beğendim. Ljubljana’nın aslında dondurmaları çok meşhurmuş ama hava muhalefetinden biz pek yanaşmadık. Zaten bazı dondurmacılar da kapalıydı.

Bizim gidip de beğendiğimiz restoran/kafeler: Julija (özellikle akşam için rezervasyon yapmalı veya 7:30’u geçirmemeli), Marley & Me ve Le Petit Cafe (Instagram’dan bana burayı öneren Ceren’e teşekkürlerimle:) )

Benzer İçerikler