Başlığı görünce Paris’e maç izlemeye gittiğimi zannetmiş olabilirsiniz ama aslında en yakın arkadaşlarımdan birinin nikahına gittim. Zamanlama Euro 2016’ya denk gelince böyle bir başlık kullanmaktan da kendimi alamadım. Sonuçta Euro 2016’da Paris’e gitmenin nasıl olduğunu bu yazıda bulacağınıza göre sizi pek de yanıltmış sayılmam.
Seyahatlerin tadı tuzu öncesinde çıkan küçük aksilikler, heyecanlı bekleyişlerdir diye düşünenlerden değilim ama bizimkisi öyle başladı. 19 Haziran günü Air France pilotlarının Euro 2016’nın üçüncü haftasında yani tam da bizim Paris’e gideceğimiz 24-27 Haziran haftasonu ikinci bir greve çıkacağı haberlerinin çıkması ile hop oturup hop kalkmaya başladık. Malum sadece davetli değil aynı zamanda aynı uçakta olduğum ve geçen sene kendisinin nikah şahidi olduğum arkadaşımla nikah şahitliği gibi son derece kritik hatta kamu görevi sayılabilecek bir görevimiz de vardı. İki insanın mutluluğu bize bağlıydı desem evet abartmış olurum ama yine de omuzlarımızda ciddi bir sorumluluk taşıyorduk.
Bir gün öncesinden biniş kartlarımızın e-postalarımıza düşmesiyle birlikte bekleyişimiz mutlu sonla sona ermiş oldu. 24 Haziran cuma günü yani memleketin eğitim sistemi ortadayken kimsenin içinden çıkamadığı çok bilinmezli kim kimi kaç gol atıp yenerse Euro 2016’ya devam ederiz denkleminin yıkılıp, turnuvaya veda etmemizden tam iki gün sonra günün ilk ışıklarıyla birlikte Paris’e doğru havalandık.
Etrafta keşfe çıkmak için tek gün cuma günü olduğu için otele gelir gelmez orada yaşayan bir arkadaşımla buluşmak üzere düğün ekibinden ayrıldım. Bir kahve içip kendime gelmek üzere ilk durağımız La Caféothèque de Paris (http://www.lacafeotheque.com) oldu. 2005 yılında açılan La Cafeotheque’te kahve satın alabilir, kahvenizi güzel bir tatlı yanında yiyebilir veya baristalık kurslarına katılabilirsiniz. İç içe odalardan oluşan bu sevimli mekan akşam 19:30’a kadar açık ve keyifli bir kahve içmek için ideal.
Artık karnımız da acıkmaya başladığı için öğle yemeği yemek üzere bir sonraki durağımıza doğru yürümeye başladık. Çok uzaklaşmadan aynı bölgede “bar éphémère” yani “geçici bar” olarak anılan mekanlardan birine gittik. Le Jardin Municipal Fransa’nın en eski finans kuruluşlarından Crédit Municipal de Paris’nin tarihi binasında açılmış geçici bir alan. Avludaki bahçede oturup hafif yemekler atıştırıp, buz gibi şarabınızı yudumlayabilirsiniz. (http://www.creditmunicipal.fr/art-et-patrimoine/le-jardin-municipal/le-jardin-municipal.html)
Yemek yiyip biraz da dinlendikten sonra bir diğer pop-up mekana doğru yürümeye başladık. Paris’in kuzeyinde 18. bölgeye tepemizde parlayan güneşin altında Hint ve Pakistan mahallerinden geçerek ulaştık. Grand Train (Büyük Tren) SNCF’in (Fransız Devlet Tren Yolları) artık kullanılmayan bir deposunda hayata geçmiş bir proje (http://www.grandtrain.com). İçinde sekiz adet bar/restoran, dövmeci, sinema salonu, vagonların sergilendiği geçici bir müzenin de bulunduğu görülmesi gereken bir yer. 16 Ekime kadar açık, kaçırmayın.
Pop-up konseptinden doğan mekanlarla ilgili ayrı bir yazımı bu linke tıklayarak okuyabilirsiniz: http://seyahat.mynet.com/pariste-pop-up-modasi-1186416
Cumartesi günü büyük gün yani nikah günü. Geçen sene de nikah şahidi olduğum için kendimi tecrübeli hissediyordum ama bu sefer nikah Paris’te bir belediye binasında ve Fransız kanunlarına göre kıyılacaktı. Neyse ki belediye binasının daha önce Fransa’nın eski cumhurbaşkanlarından François Mitterand’ın da evlenmiş olduğu salona yerleştiğimizde bir görevli gelip bize törenin kurallarını anlattı. Bizim usulden farklı olarak gelin ve damat dahil olmak üzere herkes aynı alanda oturuyor. Sadece damat ve gelinin anne ve babaları mahkemelerde davacı ve davalıların durduğu gibi salonun iki yanına yerleştiler. İmza sırası geldiğinde de sırayla kürsüye gidip defteri imzaladık. Yani bizdeki gibi uzatılan mikrofona “evet” dememiz gerekmedi. Gün boyu süren kutlamalar gece de Champs-Elysees’ye bağlanan sokaklardan birinde bulunan Hotel Warwick’in terasında devam etti. Eyfel Kulesi manzaralı terasımızda The Don LaRue Combo’nun müzikleri eşliğindeki kutlamamız sokağa çıkmamızla birlikte Portekiz’in Hırvatistan’a karşı galibiyetini kutlayan Portekizlilerin kutlamasının gölgesinde kaldı.
Bir haftasonu da Paris’te böyle geçmiş oldu. Genel bir bakış olarak güvenlik tedbirleri anlamında göze batan ve insanı tedirgin eden önlemlerle karşılaşmadım. Yeni bir uygulama olarak bazı mekanlarda kapıda çanta kontrolü başlamış. Biz her ne kadar bu tedbirlere alışkın olsak da Avrupa için alışılmamış önlemler bunlar. Havaalanında kapılarda beklerken maçların izlenmesi için kurulmuş oturma düzeni de dikkat çekiciydi.