Paris’in en sevdiğim şehir olduğunu sık sık söylüyorum. Öğrencilik dönemimde uzun süreler yaşadığım için de şehrin sokaklarını olduğu kadar püf noktalarını da iyi bilirim. Paris’in Püf Noktaları serisinin ilkinde şehir ile ilgili genel ipuçları vereceğim. İlerleyen yazılarda ise sokak sokak nerede ne yenir, ne içilir, hangi köşeyi dönünce küçük bir meydan veya güzel bir pasaj bulunur gibi şehrin ayrıntılarına gireceğim. Umarım hoşunuza gider.
Metro. Paris metrosunu anlamak ve kullanmak çok kolaydır. Gideceğiniz yönün son durağının ismini biliyorsanız doğru platformu bulmanız çok kolay. Her platformdan sadece bir tren geçtiği için de doğru platformda olmanız yeterli, bir de trenleri kontrol etmenize gerek yok. (Bu dediğim şehir dışına çıkan RER trenleri için geçerli değil. RER’de doğru platform gelseniz de ekranlardaki bilgilerden doğru trene bindiğinizden emin olmanız gerekir.) Bir konuda uyarmak isterim yalnız. Bazı metro durakları birbirine o kadar yakındır ki sadece bir durak için metroya binmektense yürüyerek gitmek çok daha pratik ve hesaplı olacaktır. Örneğin Odeon-St Germain des Pres metro durakları gibi.
Otobüs. Otobüs duraklarında bulunan haritalardan hangi otobüse binmeniz gerektiğini de bulabilirsiniz. Birçok durakta otobüslerin kaç dakika içinde geleceğine dair bilgi veren ekranlar da vardır. Metro biletinizle otobüse de binebilirsiniz. Tek yapmanız gereken “composter” dedikleri otobüsün girişinde yer alan makinada biletinizi okutmak.
Hem metro hem otobüste inene veya çıkana kadar biletinizi atmayın, çıkışta bilet kontrolörleri ile karşılaşabilirsiniz ve o zaman kullandığınız bileti göstermeniz gerekir.
Taksi. Öğrencilik yıllarımda yani bundan yaklaşık 15 sene önce Paris’in en işlek caddelerinde bile taksi bulmak çok zordu. İki arkadaşımla beraber Champs Elysees’de üç saat taksi bekleyip sonunda eve kadar yürüdüğümüz günü hiç unutmam. Üç saat nasıl beklenir canım diye hiç sormayın. Geldi gelecek darken bir bakıyorsunuz saatler geçmiş. O zamanlara göre çok daha kolay bulunuyor ama her yerde taksi çeviremiyorsunuz. Yol kenarlarında “Taxi” işareti ile belirtilen taksi duraklarında beklersiniz bulmanız daha kolay olur.
Nakit Para. Siz siz olun sakın 500 Euro’luk banknotla Paris’e gelmeyin. 400 Euro’luk bir alışveriş yapmadığınız sürece hiçbir mağaza kabul etmeyecektir. Döviz bürolarında da bozduramazsınız çünkü yasal olarak ancak Banque de France 500 Euro’luk bank notu bozabiliyor. Aklınızda olsun, paranızla sefillik çekmeyin.
Bu arada Paris sanıldığı kadar pahalı bir şehir değil. Daha doğrusu her keseye göre yeme-içme ve eğlence imkanları mevcut. Boulangerie‘den alacağınız baget sandviçleriniz, meyveniz ve şarabınızla Jardin De Luxembourg‘da keyif yapmak oldukça hesaplı olacaktır. Unutmayın şarap ülkesi Fransa’da çok ucuz fiyatlara çok güzel şaraplar içmek mümkün.
Paris Kafeleri. Fransa’da “café” sipariş ederseniz önünüze espresso gelir, o yüzden kahve siparişini fransızca vereyim café dedik mi olur diye düşünmeyin. Eğer Americano istiyorsanız “Café allongé” (kafe alonje) siparişi vermelisiniz. Kafelerin birçoğunda özellikle de sadece bir şeyler içtiyseniz hesabınızı masada bırakırlar. İlave sipariş verdiğinizde bir hesap daha bırakırlar. Nakit ve tam para ödeyecekseniz paranızı masada bırakıp kalkabilirsiniz. Tabi çok kalabalık bir sokaksa garsonun hesabı aldığından emin olmak daha iyi olur. Fransa’da musluk suyu içilir. Su istediğinizde genelde musluk suyu isteyip istemediğinizi sorarlar, rahatlıkla musluk suyu içebilirsiniz.
Söylemeden geçmeyeyim, Paris’te hizmet sektörü pek de iyi değildir. Özellikle siparişinizin alınması, hesabın gelmesi gibi konularda umduğunuzdan daha fazla beklemek zorunda kalabilirsiniz. Tabi bunda bizdeki gibi masa başına üç garson düşecek şekilde bol kepçeden garson çalıştırmamalarının da etkisi var. Özellikle ilk siparişiniz teslim edildikten sonra garsonunuz dikkatini tekrar çekmek de biraz zorlanabilirsiniz. Sakin kalmaya ve bunun keyfinizi kaçırmamasına bakın derim.
Seine Nehri Tekne Turları. Seine Nehri üzerinde tekne turuna özeniyorsanız bence vazgeçin. Bizim boğaz turumuz gibi bir gezi hayal etmeyin. Neticede nehir şehre göre aşağıda kaldığı için duvarlara baka baka çamur rengi bir suda gezmenin bence pek keyifli bir tarafı yok. Tam bir turist tuzağı diyebilirim. Onun yerine Seine Nehri boyunca yürüyüp köprülerden geçmek çok daha hoş bir deneyim olacaktır. Tur teknelerinin en güzel gözükeceği yer fotoğraflarınız olacak.
Eyfel Kulesini Çıkmalı mı Çıkmamalı mı?. Çıkmamalı. O kadar kuyruk beklediğinize değmez. Bunları daha önce bir kez en tepeye çıkmış biri olarak söylüyorum. Hele kış aylarında yukarıdaki rüzgar o kadar kuvvetli oluyor ki, saçınız başınız birbirine girmiş, soğuktan donmuş halde manzaradan bir şey anlamayacaksınız. Bence Eyfel Kulesi’nin en güzel hali binaların arasından hafif uzaktan göründüğündeki hali. Fotoğraf çekmek içinse size bir tüyo vereyim. Rue Surcouf ile Rue St Dominique’in kesiştiği nokta Eyfel Kulesini en güzel çekebileceğiniz noktalardan biri. Aşağıdaki fotoğraf tam da o noktadan çekilmiştir.