Herşey geçen yaz Mark’la aramızda Karadeniz’e ne zaman gideriz, nasıl yaparız diye konuştuğumuz sırada gelen güzel bir mesajla başladı. Daha önce Nilay Örnek’in fotoğraflarından çok etkilendiğim Nayino Dağ Evi’nin tatlı sahibi Selin, Karadeniz’e yolumuz düşerse bizi ağırlamak istediğini yazmıştı. Bu davet beklediğimiz itici kuvvetmiş meğer, hemen iki gece Trabzon, iki gece Rize’de kalmak üzere programımızı yaptık.
İstanbul’dan Trabzon’a sabah çok erken saatte uçtuk. Kiraladığımız aracı alıp hemen Nayino’nun yolunu tuttuk. Yeri gelmişken söyleyeyim, mutlaka 4×4 araç kiralayın. Sadece yaylalara çıkarken değil, Nayino’ya çıkarken bile ihtiyacınız olacak. Biz, Dacia Duster kiraladık ve çok rahat ettik. Zaten yollarda en çok gördüğümüz araç da Duster’dı.
Yalan yok, Trabzon şehir merkezinin güzel bir tarafı yok. Bina üstüne bina, beton üstüne beton. Ama merkezden çıkıp, yukarılara doğru çıkmaya başlayınca işin rengi tamamen değişiyor. Yeşilin daha önce görmediğiniz tonları ve sisli tepeler birbirine karıştığında hayranlıktan ağzınız açık şekilde yol almaya başlıyorsunuz.
Nayino Dağ Evi, Düzköy’de Kayaüstü Mevkii’nde, köye kuş bakışı bakar bir konumda. Diğer birçok kişi biz de fotoğrafların gerçekte olanı daha etkileyici gösterdiğini sanmıştık ama meğer tam tersiymiş. Bu sefer fotoğraflar gerçeği anlatmaya yetmiyor.
Trabzon’dayken maalesef yaylaya çıkma çabalarımız başarısızlıkla sonuçlandı. Tepeye yaklaştıkça sis o kadar yoğunlaştı ki gerçekten göz gözü görmez oldu. Mecburen geri dönmek zorunda kaldık. Neyse ki Nayino’daki manzara ve atmosferde yaylaları çok aratmadı. Bu arada Nayino’nun yolu da akşamla birlikte epey sis altında kalıyor, o yüzden biz akşamları en geç 5:30 gibi dönmüş oluyorduk. Zaten akşam yemeğini de orda yiyebiliyorsunuz. Muazzam büyüklükteki mutfaklarında her sabah ve akşam birbirinden leziz tatlar çıkarıyorlar. Gürcü şarabı denemediyseniz daha önce, onu da tavsiye ederim. Ben çok sevdim. Bütün gün gezip, şömine karşısında ısınıp, şarabınızı yudumlamak günün en güzel anı oluyor. Tabi yaz aylarında giderseniz, uçurumun tepesindeki teraslarında manzaraya karşı da yiyebilirsiniz.
Trabzon’un Maçka ilçesinde bulunan Sümela Manastırı’nı görmeden dönmedik tabi. Manastır, Bizans İmparatorluğu döneminde Atina’dan gelen iki rahip tarafından kurulmuş. Çok uzun süredir tadilatta olan Manastır’ın içi ziyarete kapalı. Ancak uzaktan bakabiliyorsunuz ama o kadarı için bile gitmeye değer. Sislerin arasından çok gizemli bir görüntü oluşuyor. Tadilatın 18 Mayıs 2019’da biteceği söyleniyor ama konuştuğumuz kişiler pek umutlu değildi.
Şehir merkezinde gezilecek yerler diye bir arama yaparsınız, karşınıza bir liste çıkacak ama bu listedeki yerlerin çoğu etraflarındaki çirkin binaların arasına sıkışmış vaziyette. Şehir merkezinde bize göre gitmeye değer tek yer Atatürk Köşkü Müzesi. Atatürk Köşkü, Atatürk’ün 1924’te Trabzon’u ziyaret ettiği sırada kaldığı köşk. Köşk, Kostantin Kabayanidis tarafından 1890 yılında yazlık olarak yaptırılmış. Keşke diğer yapılar da onu örnek alınarak yapılsaymış diyesi geliyor insanın.
Bu benim Doğu Karadeniz’e ilk gidişimdi. Gitmeden önce hayal kırıklığına uğrayacaksınız diyenler de çok oldu ama biz hiç pişman olmadık. Şehir merkeziyle ilgili zaten hiçbir beklentimiz olmadığı için, oradan gözümüz kapalı geçtik diyebilirim. Ama doğanın ve temiz havanın güzelliğini anlatmaya çalışsam bir kaç klişe laftan fazlasını edemeyebilirim diye korkuyorum. O yüzden aklınızda varsa hatta yoksa da Doğu Karadeniz’i görülecek yerler listenize ekleyin.
Nayino Dağ Evi
0505 241 79 86
nayinodagevi@gmail.com