Kapadokya’da Neyi Sevdim Neyi Sevmedim Yazdım

6 Nisan 2018

İki hafta önce Kapadokya’ya hayatımda ilk defa giderek Kapadokya’yı hala görmemiş olmanın verdiği utançtan kurtulmuş oldum. Buna vesile olan Taşkonaklar Otel’e de teşekkürü borç bilirim. Tek şanssızlığımız üç gün boyunca rüzgarın eksik olmaması ve o yüzden balonları görememek oldu. Aşırı korkacağım ve yanımdaki herkese geziyi zehir edeceğim için balona binmeyi zaten düşünmüyordum ama güzel bir fotoğraf çekme hayalim suya düşmüş oldu.

Uçağımız çok erken saatte olduğu için otelimize varır varmaz önce güzel bir kahvaltı ettik. Taşkonaklar’ın Uçhisar’da manzarayı ayaklarınızın ucuna getiren bir konumu var. Havanın açık olduğu günlerde karşınızda Erciyes Dağı’nı da görebiliyorsunuz. Kapadokya’nın hakim rengi kahverenginin arasında Taşkonaklar’ın yemyeşil ve ferah bahçesi insanın gözüne de ruhuna da iyi geliyor. Odaların çoğunun kendine ait bir terası veya oturma köşesi var. Evinizin bahçesin de oturur gibi oturabiliyorsunuz yani. Suit odaları ise jakuzileri ve kendi özel güneşlenme teraslarıyla hayal dünyasının kapılarını aralıyor. Güler yüzlü ve misafirleri mutlu etmek için çırpınan çalışanları da unutmamak gerek tabi.

Taşkonaklar

Uçhisar, Kapadokya’nın en yüksek noktası ve bence en güzel yerlerinden biri. Uçhisar Kale’sine çıkarsanız müthiş bir manzara size bekliyor olacak. Çok rüzgarlı günlerde güvenlik sebebiyle kaleye çıkışları kapatabiliyorlarmış. Bunu da bizi gezdiren amcamızdan öğrendik. Kayaları oyarak yapılan taş evler ve düzgün sokakları ile Kapadokya işte böyle olmalı dedirtti bana. Kahvaltıdan sonra taksi bulmak üzere merkeze çıktık. Merkeze çıktık dediysem uzak bir yer sanmayın, otelin bir üst sokağına çıktık. Hemen köşede Chez Kemal tabelasının olduğu yerde bir taksi durağı var. Sağolsunlar bizi tüm gün özel rehberli tur gibi gezdirdiler. Bizi gezdiren amcamızın adını maalesef unuttum ama güzel sohbeti hala aklımızda. Özellikle her duraktan önce orda çok güzel fotoğraflar çekersiniz demesi çok tatlıydı.

Yanılmıyorsam ilk durağımız Uçhisar ve Göreme arasında “o ağacın altı” diye bilinen yerdi. Dallarından nazar boncuklarının sarkan ve muhtemelen daha önce de fotoğraflarınızı gördüğünüz o ağaç işte burada. O gün o kadar rüzgar vardı ki biz de bir iki fotoğraf çekip arabaya geri koştuk.

Bir sonraki durağımız Çavuşin, Avanos ve Göreme arasında eskiden hristiyan dervişlerin yaşadığı küçük bir köy. Kayalara oyulmuş küçük pencereleri görünce özel rehberimize ne olduklarını sorduk. Öğrendiğimize göre güvercin gübresi en değerli gübre çeşidiymiş. Eskiden burada yaşayan dervişler kayalara güvercinlere ev olsun diye küçük oyuntular açmışlar ve güvercin gübrelerini satarak geçimlerini sağlamışlar. Güvercin gübresi sağlamak için bu güvercin evleri hala kullanılıyor. Çavuşin’e gidince kayaların içine oyulmuş Doğu Roma İmparatorluğu’ndan kalma Church of St John the Baptist kilisesinden kalanları da görebilirsiniz. Kiliseye gitmek için hafif bir tırmanış yapmanız gerekecek ama gördüğünüz manzara hoşunuza gidecek.

Kapadokya’nın alameti farikası peri bacalarının en güzel örnekleri Paşabağ veya diğer adıyla Rahipler Vadisi’nde. Coğrafya derslerinde peri bacalarının nasıl oluştuğunu ezberledik, ezberledik, sözlüler de kalktık söyledik ama geriye sellerin, rüzgarların aşınması ile bir ilgisi olduğundan başka bir şey kalmamış. Ben de burada oturup dersin tekrarını vermeyeceğim merak etmeyin, bilgilerini tazelemek isteyen arkadaşlar küçük bir Google araştırması yapabilirler. Bu arada şapkalı peri bacalarının en çok olduğu Paşabağ turist otobüslerinin de duraklarından biri o yüzden biraz kalabalıktı. Boş bir saatine denk getirebilirseniz eminim çok daha etkileyici olacaktır. Çevrenize dikkatle bakarsanız jandarma noktasının da bir peri bacası içinde olduğunu fark edeceksiniz.

Paşabağ

Tahmin ediyorum ki aranızda Asmalı Konak dizisini izleyenler vardır. İşte o meşhur konak Ürgüp’ün Mustafapaşa Mahallesi’nde bulunuyor ve ziyarete açık. Biz de merak edip girdik ama o kadar kalabalıktı ki pek keyif alamadan çıktık maalesef. Ama yan sokaklara gire çıka çok güzel Rum evleri gördük. Ürgüp yolu üzerinde bulunan Üç Güzelleri de kaçırmayın. Anne, kucağında bebeği ve babaya benzetilen peri bacaları Üç Güzeller olarak biliniyor ve yine fotoğraf çekmek için durmak isteyeceğiniz yerlerden biri. Dönüş yolumuzda Devrent’te durup sanki bilerek yapılmış kadar deveye benzeyen peri bacasını da görmüş olduk.

Üç güzeller

Bu arada çanak çömlek meraklılarının mutlaka Avanos’ta 20’den fazla atölyenin birleşip kurduğu kooperatife gitmeleri lazım. İç içe geçen dükkanları gezip kendi çömleğinizi yapmayı bile deneyebilirsiniz. O kadar güzel şeyler var ki seçmekte zorlanabilirsiniz. Biz de torbaları doldurup geldik açıkçası.

Buraya kadar sevdiklerimi söyledim.

Kapadokya, büyüleyici doğa harikası peri bacalarının gizemi, kayalara oyulmuş göz göz evlerinin mistikliği ve kahverenginin binbir tonu arasında gökyüzünde süzülen rengarenk balonları ile vedalaşmakta zorlanacağınız, arkadaşlarınıza anlat anlat bitiremeyeceğiniz ve belki dünyanın en turistik yerlerinden biri …. olabilirdi ama olamamış. Maalesef ülkemizin birçok yerinde gördüğüm ve hem kalbimi kıran hem de öfkelendiren tabloyu Kapadokya’da da gördüm. Belli çemberlerin içinde kalan yerler çok güzel, çok etkileyici ama on adım öteye gittiğinizde birbirinden uyumsuz, gecekonduya benzeyen çirkin çirkin binalar, görüntü kirliliği yaratan tabelalar, şemsiyeler ve daha da fenası ayrıntısına girmeyeceğim tuvaletler. Özellikle Paşabağ gibi turistlerin en sık gezdiği yerlerden birindeki “meşhur” gözlemecinin tuvaletine umarım girmek zorunda kalmazsınız. Daha da fenası bu konuda işletmeyi uyardığımda aldığım “Yaa evet yabancılar sürekli girip pisletiyor” şeklindeki ırkçı ve utanmaz cevaptı. Dolayısıyla gezilecek yerleri sırayla gezip sonra da kendinizi otelinize kapıyorsunuz. O yüzden otelinizi iyi seçin derim.

Taşkonaklar

Ürgüp